Ne güzel demiş atalarımız, "Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır." diye. Dünyanın gelmiş geçmiş en zengin insanlarından birkaçının nakit paraya verdiği değer konusundaki öykülerini paylaşacağım. Rockefeller 80 yaşındaydı ve eskisi gibi dinç değildi. Malikanesi çok büyük olduğundan ve içinde balık tutması için bir de göl barındırdığından, ona gezinirken güçlük çekmemesi için bir elektrikli araç almayı teklif ettiler. Rockefeller'in cevabı ilginç: "Bana elektrikli bir araç alacağınıza onun parasını verin!" Bunu dediği sırada Rockefeller dünyanın en zengin adamıydı. Bugün bile dünyanın gelmiş geçmiş en zengin adamı olduğu söyleniyor.
Wal-Mart marketler zincirinin sahibi Sam Walton, nakit yönetiminin üstatlarından biriydi. Asker kökenli olması onun disiplinini açıklamaya yeterli. O kadar büyük bir şirket kurdu ki, mirası dört varisi arasında paylaşıldığı halde dört varisinin her biri Forbes'un dünyanın en zengin insanları listesinde kendine yer buldu. Sam Walton'ın yaşamında gurur duyduğu konulardan biri de Wal-Mart'ın işlerini büyütürken net 40 milyon dolarlık servete sahip oluncaya kadar bir uçak satın almaması ve marketleri arasında kendine ait kamyonetiyle seyahat etmesiydi. Böylece hem denetime gidip hem de stok yönetimi açısından denetlediği marketlerin ihtiyacı olan ürünleri götürerek iki işi aynı anda yapıyordu. Sahip olduğu nakdi kendi lüksü için değil, işini büyütmek için harcaması ona ek bir avantaj sağlamıştı.
Warren Buffet ise dünyanın en zengin insanları listesinde son 25 yıldır ilk üçte yer alıyor. 40 milyar doların üzerinde kişisel serveti olan Warren Buffet'ın bugün bile 1957 yılında satın almış olduğu evde yaşadığını biliyor muydunuz? 2004 Temmuz ayında hayatını kaybeden eşi Suzan Buffet onun için, "Warren'ın bir evden beklediği tek şey gece yatarken okuyabileceği bir kitap ve gece lambasıdır." diyordu. Nakit yönetimi konusunda o kadar hassastı ki, Bershire Hathaway şirketinin yıllık raporlarını maliyeti düşük olsun diye renkli değil, siyah beyaz bastırdığı söylenir.
Bu örneklere karşılık, yine dünyanın en zenginlerinden olan Brunei Sultanı'nın Kıbrıs'ta yaptığı bir tatil sonrası, otelden çok memnun kaldığı için personele 170.000 dolar bahşiş bıraktığı söylenmekte. Zenginlerin nakit yönetimi konusundaki alışkanlıkları parayı nasıl kazandıkları ile yakından ilgilidir. Parayı kolay kazanan insanlar kolay harcamaya meyilliyken, zor kazananlar daha zor harcıyor olabilirler. ("Haydan gelen huya gider." atasözünü hatırlayın.)
Ülkemizde de bu konuda rahmetli Vehbi Koç'a atfedilen bir hikâye vardır. Hikâyenin doğru mu yoksa yanlış mı olduğunu doğrulama imkânım olmadı, ancak önemli olan hikayenin verdiği mesaj bence, dolayısıyla paylaşmakta sakınca görmüyorum. Oğlunun bir yat satın alması üzerine Vehbi Koç'a sorarlar: "Efendim, o kadar çalışıp çabalıyor ve ülke için üretim yapıyorsunuz ama bir yatınız yok, oysa oğlunuz kendine bir yat almış, ne diyorsunuz bu işe?" Vehbi Koç'un cevabı bence mükemmeldir: " Eee! Onun babası Vehbi Koç, benimki değil!"
Peki nakit yönetimi neden önemlidir ve ne işe yarar? İşte cevabı:
- Acil ihtiyaçlarla nakit varlıkları dengeler.
- Finansal hedeflerimize ulaşmamız için tasarrufları otomatikleştirir.
- Yapacağımız yatırımların potansiyel getirisini yükseltir.
Likidite, yani nakit paraya sahip olmak, bir ihtiyaçtır. Hazır paranın bize sağladığı önemli avantajlar vardır; bir tanesi güvencedir. Cebinde ihtiyacını karşılayacak kadar nakit parası olan biri, olmayana göre daha rahat uyuyabilir. Nakit varlığı olan kişi, olmayana göre daha sağlıklı düşünüp daha doğru kararlar verebilir. Likidite aynı zamanda yatırım fırsatlarına karşı daha uyanık ve hazır olunmasını sağlar. Nakit parası olan birisi, onu değerlendirebileceği bir araç arar. Dolayısıyla karşısına çıkabilecek fırsatlara hem daha açıktır hem de kendisi için en uygun olduğunu düşündüğü seçeneği değerlendirmeye daha fazla meyillidir. Nakit parası olmayan biri yatırım fırsatlarına ne kadar açık olursa olsun, onları değerlendirme imkanına sahip değildir. Likidite ihtiyacının en fazla hissedildiği durumlar beklenmedik anlarda ortaya çıkar. Bunlardan belki de en önemlisi hastalıktır. İnsan yaşamını parasal bir değerle ifade edemeyiz. Bu sebeple bir yakınımız sağlık problemiyle karşılaştığında, bakım ve tedavisini finanse etmek, kendisi bunu yapamıyorsa, çevresindekilerin görevidir. Kendiniz hastaysanız durum daha zordur, çünkü hem bir yandan para kazanmak zorunda olabilirsiniz, hem de paranız sağlık giderlerine su gibi akabilir. Böyle bir durumda belki de yıllarca süren yoğun emek ve çalışmayla elde ettiğiniz her şeyi elden çıkarmak durumunda kalabilirsiniz. Aynı şekilde, bir kaza geçirdiğinizde, sigortanız olsa dahi likidite ihtiyacınız anında yükselir. Çünkü sigorta tedavi masraflarını belli limitler dahilinde karşılar. Kaza esnasında karşı taraflara verilen zararların da karşılama limitleri vardır. O sınırların üzerine çıktığınızda sigortanın karşılamadığı tutarı kendiniz karşılamak zorunda kalabilirsiniz. Borçlu olduğunuzda da durum aynıdır. Eğer borcunuz varsa, en fazla ihtiyaç duyduğunuz şey nakit paradır.
Yukarıda bahsettiğim kaza, hastalık ya da borç gibi nakit ihtiyacı doğuran durumlarda nakdiniz yoksa ne yaparsınız? Böyle bir durumda gayri menkulünüzü ya da otomobilinizi satmak zorunda kalabilirsiniz. İhtiyaç nedeniyle satıyorsanız, piyasa değerinin altında elden çıkarmaya razı olmanız gerekir. Bence likiditenin tek avantajı sahip olduklarınızı değerinden aşağıya satmamak olsa bile, buna değer.
Likiditenin Riskleri
Elinizde nakit para bulundurmanın avantajlarının yanı sıra, bazı dezavantajları ve beraberinde getirdiği riskler de vardır:
- Yatırım-getiri dengesi riski
- Harcama riski
Yatırım-getiri dengesi riski, yüksek likidite oranının düşük getiri anlamına gelmesidir. Eğer ihtiyacınızdan fazla miktarda nakit paranız varsa, fazla olan kısımdan getiri sağlama imkanından yoksun kalıyorsunuz demektir.
Harcama riskinin çok basit bir tanımı var. Nakit parayı harcamak daha kolaydır. Eğer nakit paraya sahipseniz ve satın almak istediğiniz bir şeyler varsa o parayı istekleriniz için kullanmak isteyebilirsiniz. Bunun tek çözümü, iradenizin bu konuda yeterince güçlü olması ve harcamalarınızı anlık arzularınızı tatmin için değil, ihtiyaçlarınız için yapmanızdır.
Sözün Özü: Kazanmak, bazı zamanlarda gerçekleşecek bir kavram değil, her zaman geçerli olması gereken bir tutumdur.
Vince Lombardi
Posted in Genel on Sep 09, 2012.